Son yıllarda, İsrail'in bölgesel güç olma hedefi, Ortadoğu'daki dinamikleri değiştirmeye yönelik bir dizi adımla paralellik gösteriyor. Ancak, Foreign Policy dergisi tarafından yapılan analizler, bu hedeflerin ne denli gerçekleştirilmesi mümkün olduğuna dair kuşkular uyandırıyor. Bu noktada, İsrail’in jeopolitik konumu ve bölgedeki aktörlerle olan ilişkileri, ülkenin bölgesel güç olma çabalarının önündeki en büyük engeller arasında yer alıyor. Peki, İsrail gerçekten bir bölgesel güç olabilir mi, yoksa bu sadece bir hayal mi?
İsrail’in, bölgesel güç olma çabaları, çeşitli stratejik hedeflerle destekleniyor. Bu hedeflerin başında güvenlik, ekonomik istikrar ve diplomatik tanınırlık geliyor. Özellikle İran’ın nükleer programı ve Suriye’deki iç savaş gibi konular, İsrail’in ulusal güvenliğini tehdit ederek, bu hedeflerin gerçekleşmesini zorlaştırıyor. İsrail, bu gibi tehditlerle başa çıkmak için askeri gücünü artırmak ve diplomatik müzakerelerde bulunmak gibi stratejiler geliştirmiş olsa da, bölgedeki diğer ülkelerle olan ilişkileri çetin bir sınavdan geçiyor.
Öte yandan, Arap dünyasındaki değişim rüzgarları, İsrail ile bazı ülkeler arasında normalleşme adımları atılmasına neden oldu. Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile imzalanan Abraham Anlaşmaları, İsrail’in diplomatik alandaki kazanımlarını artırsa da, bu durumun bölgedeki diğer ülkelerle olan ilişkilerini daha da karmaşık hale getirdiği bir gerçek. Mesela, Filistin meselesi, bu normalleşme adımlarının arkasında yatan en büyük engellerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Askeri açıdan, İsrail, dünyanın en güçlü ordularından biri olarak biliniyor. Gelişmiş savunma teknolojiye sahip olan ülke, askeri harcamalarını sürekli artırarak, güvenlik konusunda elini güçlendirmeye çalışıyor. Fakat, bu askeri güç, yalnızca savunma amaçlı kullanılıyor gibi görülse de, aynı zamanda bölgesel hâkimiyeti sağlayabilecek bir güç unsuru olarak da değerlendiriliyor. Ancak bu, yalnızca askeri gücün yeterli olduğu anlamına gelmiyor.
Ekonomik manada da İsrail, start-up ekosistemi ve teknolojik yeniliklerle dikkat çekiyor. Ancak, bölgede barış ortamının sağlanmaması, ekonomik büyümeyi ve yatırımları olumsuz etkiliyor. Ekonomik sürdürülebilirliği sağlamak için, komşu ülkelerle işbirliği ve ticaret ilişkileri kurmak elzem. İşte bu noktada, İsrail’in stratejik hedeflerini gerçekleştirebilmesi için, diplomatik çabaları hızlandırması gerekliliği ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak, İsrail’in bölgesel bir güç olma hedefi, bir dizi karmaşık faktörle şekillenen bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Hem askeri hem de diplomatik alanlarda yeni stratejiler geliştirilmesi, bu hedefin ulaşılabilirliğini artırabilir. Ancak bunun için, öncelikle mevcut barış süreçlerinin desteklenmesi ve sürdürülebilir bir diyalog ortamının sağlanması gerekiyor. Aksi halde, büyüyen gerilimler ve çatışmalar, bölgenin istikrarsızlığına yol açabilir ve İsrail’in bu hedefinden uzaklaşmasına neden olabilir.