Ülkemizde kadına yönelik şiddet ve cinayetler son bulmak bir yana, her geçen gün artmaya devam ediyor. Son olarak, bir kadın cinayeti ile ilgili yaşanan korkunç olay, Türk toplumunu derinden sarstı. Eşi tarafından kızıyla birlikte katledilen kadın, cinayet öncesi bir korkusunu dile getirirken "Sonum iyi olmayacak" demişti. Bu olay, aile içindeki tatsız ilişkilerin hangi boyutlara ulaşabileceğini gözler önüne serdi. Kadınların yaşadığı bu tür durumlar, toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki büyük bir yarayı da tekrar gündeme getirdi.
Olay, geçtiğimiz günlerde bir mahallede gerçekleşti. 32 yaşındaki kadın, kocasıyla yaşadığı son derece kötü ilişkiden dolayı sürekli bir tehdit altında olduğunu söylemişti. Mahalle sakinleri, kadının sık sık eşinden şiddet gördüğünü ve bu durumdan dolayı komşularına yardım çağrısında bulunduğunu ifade etti. Olay günü, kadının eşinin öfkesinin kontrol dışı bir seviyeye ulaşması sonucunda, kadın ve kızı vahşice katledildi. Olayın ardından evin çevresinde yaşananlar, komşular tarafından sinirlilikle karşılandı. Birçok komşu, bu tür olayların önlenmesi için toplumun daha fazla duyarlı olması gerektiğini vurguladı.
Bu tür trajik olaylar, Türkiye'de kadına yönelik şiddet ile mücadelede bir gereklilik haline geliyor. Eşinden gelen tehditleri daha önce komşularına aktaran kadın, kimse tarafından ciddiye alınmadı. Toplumda kadınların sesi ne yazık ki, çoğu zaman duyulmazken bu tür durumlarda ailenin, arkadaşların ve çevresindekilerin öneminin altı çiziliyor. Uzmanlar, kadınların yaşadığı bu korkuları paylaşması için cesaretlendirilmeleri gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, kadınların korunması için sadece yasal düzenlemelerin değil, aynı zamanda çevredeki insanların da duyarlılığına gerek bulunduğunu ifade ediyor.
Olayın ardından başlatılan soruşturmanın yanı sıra, kadına yönelik şiddetle ilgili farkındalık etkinlikleri düzenlenmesi gerektiği bir kez daha ortaya çıkmış durumda. Mağdurun daha önce dile getirdiği korkuları, aslında birçok kadının içinde bulunduğu durumu da gözler önüne seriyor. Bu olay, ailenin dinamiklerini, sosyal yapı içerisindeki cinsiyet eşitsizliğini ve şiddetin nasıl normalleştirildiğini masaya yatırmak için bir sebep oluşturuyor.
Olayın, yalnızca bir aile dramı değil, aynı zamanda toplumsal bir yara olduğunu anlamak zorundayız. Kadınların karşılaştığı şiddet olaylarında, toplum olarak daha fazla farkındalık oluşturmak adına ciddi adımlar atmak kaçınılmaz hale geldi. Gelecekte, bu tür olayların önüne geçmek için yalnızca yasal değişiklikler değil, toplumsal algılar üzerinde de çalışmak gerektiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, bir toplum var olarak, kadına yönelik şiddetle mücadelenin sadece sistematik bir müdahale değil, aynı zamanda bir toplumsal dönüşüm gerektirdiği gerçeğini kabullenmeliyiz.
Sonuç olarak, yaşanan korkunç olay, bir daha yaşanmaması için herkesin üzerine düşen sorumluluğu hatırlaması gereken bir durumdur. Kadın cinayetlerinin önüne geçebilmek, toplumsal bir sorumluluk ve bilinçle mümkündür. Her bir kadının yaşamına duyulan saygıyı artırmak, aslında toplumun her kesiminden beklenen bir durumdur. Unutulmamalıdır ki; her kadın, yaşam hakkına, güvenliğine ve saygıya sahiptir.